31 Ekim 2010 Pazar

hayal..

aç kapıyı ne olur dışarda kaldım 
çok üşüdüm sıcağına bel bağladım
talihsizlikler üst üste geldi
kendimi güç bela yanına attım
sana inandım koştum geldim 
dünde ne vardı unuttum geldim
dünya yansın koyverdim
bana biraz renk ver..
en başından biliyordum adalet vardı..
hiçkimse duymazsa bi duyan vardı
en kötü kararlardan beterdi kararsızlık
niyetlenince Tanrı yolumu açtı..

            Bugün kalktım gene güneş müsade etmedi rüyamın en güzel yerinin "sonunun" tamamlanmasına.İsyan ettim bi rahat ver diye.Odam çok havadar olmasına rağmen eşyalar bu sabah benim üstüme üstüme yürüdü,hava birden karardı,yağmur fırtına,lodos bile karşıydı bugün bana,saatler,güneş çok darıldı bana haklı da çocukluğumdan yadigar bir şımarıklıkla kırdım kalbini..şimdi doğa ana benden intikam alıyor.Odamdan çıktım banyoya gittim maksat temizlenmek pisliklerimden.Aynada spot ışıklarının aydınlattığı çıplak aciz bedenime baktım uzun süre ne kadar bilmiyorum.Yeni röfleli saçlarım darma dumandı,dünden kalma makyajım akmıştı,her zaman parıldayan gözlerim çok soluk bakıyordu,omuzlarım çökmüştü aynı anda gözlerimin altıda o güçlü kadın yoktu karşımda.Herşey üstüme gelmeye başladı duvarlara tavan eşlik etti,sesler kulağımda ilk başlarda sözcükleri ayırt ettiğim ama anlamlandıramadığım sesler şimdi boğuk bir uğultuya dönüşüvermişti.Beni çok rahatsız etmeye başladı tıpkı on Kasımlardaki siren sesine benzer bir ses te eklenince çekilmez olmuşlardı.Ayak seslerini duydum bana geliyorlardı uğultu artıyordu git gide çoğalarak geliyorlardı.Ben de duşakabine kaçtım kapattım kağılarımı suyu sonuna kadar açtım duymamak için.Artık güvendeydim tazzikle akan su tüm pisliklerimi alıp götürücekti kanalizasyona.Ne kadar kaldım bilmiyorum ama sonrasında kendimi havaalanında biletim elimde uçağımı beklerken buldum.Nereye gittiğimi bile bilmiyordum tek bildiğim gideceğim yerde güvende olacağımdı.Uçağıma bindim bikaç saat sonra varmıştım gideceğim yere.Kimin yanına gitmeyi planladıysam ona haber vermemiştim doğal olarak haberi yoktu peki neydi bekleme salonuna birilerini arayan gözlerle bakışımın sırrı? Dışarı çıktım bir taksi çevirdim taksicinin aksanı çok düzgündü onun için hala hangi şehirde olduğumu bilmiyorum.Bir bilinmeze gidiyorum ama içim huzur dolu sevdiğim birinin yanına gidiyorum galiba.Kim bilir..
           Taksi dar bir sokağa girdi sanırım bu son dönemeçti geldiğimden değil içime doğdu nerden doğduysa..
Eski bir apartmanın önünde durdu.Taksiciye parasını uzattım.Teşekküretti bende ettim ayıp olmasın diye.Eski dedim ya asansör yoktu bavulumla beş kat çıkmak zorunda kaldım.O kadar gürültü etmeme rağmen bir allahın kulu kafasını uzatmadı "noluyor?" diye.Biz olsak bütük apartman çıkmıştı koridora.Sonunda gelmiştim uzun koridordan geçtim ve sonunda kapıya ulaştım.zile gitti elim ama çalamadım.Neden mi? neden burda olduğumu bile bilmiyorum nedensiz herşey.Telefonumu çıkardım mesaj attım hala kim olduğunu bilmiyorum sır.          Attığım mesaj:"Aç kağıyı ne olur dışarda kaldım çok üşüdüm sıcağına bel bağladım talihsizlikler üst üste geldi kendimi güç bela yanına attım.Sana inandım koştum geldim dünde ne vardı unuttum geldim dünya yansın koy verdim bana biraz renk ver.." kağı açıldı sanki beni beklercesine içeri buyur etti yüzü hala yok.Muamma..!!
karşıma geçiyor boyu benden uzun başım yerde.Bir anda üstümdeki yükler ağır geliyor belkide herşeyi bırakıp gelmenin yükü bilmiyorum.Yere yığılıveriyorum dizlerimin üstüne.O da eğiliyor göğsüne bastırıyor beni.Tam da istediğim bu.Nerden,nasıl bilebiliyor neye ihtiyacım olduğunu.sarıyor beni güçlü kollarıyla bende sarılıyorum cılız kollarımla.Başımı daha bir sağlama alırcasına kimseler görmesin diye içimde ne varsa boşalıyor gözlerimden.Hıçkırıklarım durumu biraz daha dramatize etse de ikimizde halimizden memnunuz.Arada saçımı okşadığını hissediyorum.Aman allahımm en sevdiğim şey..peki nerden biliyor?İkimizde konuşmuyoruz ama sözcükler başka bir dille aktarılıyor.Bu yöntemle saatlerce ona anlatıyorum oda bana anlatıyor.Çok özlemişiz neden bu kadar bekledin diyor.Bi şey diyemiyorum..Ne diyebilirim ki..Çok huzurluyum.Artık kimse bana zarar veremez..Bu düşüncelerle çektiğim en güzel uykuya dalıyorum artık ne güneş ne fırtına uyandırabilir beni..sonrası yok öncesi yok.."bir tane daha yok şu andan.." neler vermezdim böyle bir an için..

28 Ekim 2010 Perşembe

şehirler..

            Ben senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
Iyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni gorebilesin
Fedakarliğimi anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşiyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz o zamana kadar
o kadar karışacağız ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacagız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasndan nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak iki çiçek açacak :
biri sen biri de ben..!!
Ben daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
Içimden bir şey : belki diyor..






                " Ne zamandır yazamıyorum sana." Demeyi ne çok isterdim sana ama kendi isteğimle yazmadım.Hayat dediğin şey ne kadar yoğun da geçse her gün aslında bir öncekinin tekrarı işte bu yüzden tam anlamıyla dolmayı bekledim.Bekledim ki bir öncekinden çok daha güzel işler çıksın ortaya. EARLE WİLSON'ın dediği gibi "Dün yaptığınız şey size hala iyi görünüyorsa,bugün yeterli değilsiniz demektir.Bu sebepten dolayı sonbaharın en güzel günlerini dünden çok değil sadece bir adım ileride olmak için değerlendirdim ve işte burdayım.
                Bu aralar çok fazla kullanıyorum beynimi projeler,sunumlar,araştırmalar,kitaplar,makaleler..Ama işin garibi şu ana kadar hiç düşünmediğim şeyleri düşünmeye başladım.Mesela "Şehirleri" hiç düşündünüz mü hangi şehiri seviyoruz en çok? İzmir?İstanbul?Ankara?Eskişehir?..Peki neden o içimizden tuttuğumuz şehiri seviyoruz yada nefret ediyoruz ? bunu hiç düşündünüz mü? ben de hiç düşünmemiştim bu aralar bunu düşünüyorum uyumaya çalışırken.Bir şehiri güzel yada çirkin yapan mimarisi,tarihi,yolları,barajları,alıveriş merkezleri,terminali,havaalanı,caddeleri,sokakları değildir.Bir şehiri güzel yada çirkin veya vazgeçilmez yapan şey içinde yaşayan insanlardır,anılarımzıdır.Dünyanın en kötü sokaklarına,en harabe şehirinde sevgiliyle geçirilen sevgi dolu birkaç saat o şehiri vazgeçilmezler listesine ekleyiverir."Neden bu kadar çok seviyorsun?" Dediklerinde nutkunuz tutulur.."seviyorum çünkü..seviyorumm..ama içinizden geçenler ben o güzel insan(lar)la güzel saatler ve günler geçirdim.İşte o güzel anlar yaşamımızı anlamlı kılan.
             Yıllarca bu şehirden kaçmaya çalıştığım bi anda bu şehiri sevmem için bir sebebim varken.Şimdi o sebep bavuluna yaşanan güzel anlarımızı alıp gitti çok uzaklara.Bana ise yeni yeni tadına varabildiğim ama her adımımda bana buram buram sevgiliyi hatırlatan bir şehir.Birzamanlar bu şehir bana kasveti hatırlatırken yakın geçmişte bana umudu,mutluluğu,huzuru hatırlatıyordu..ama şimdi..şimdi bana sadece hüznü hatırlatıyor.Yitirilen güzelliklerin yerini kazandığın güzelliklerle dolduramadığın bir şehir.Gökyüzünde toplanan bulutlar,üzerine bastığım kaldırım taşları,oturup denizi izlediğim banklar..hepsi içinde derinlere ittiğin yapbozun en önemli parçasını hatırlatıyor.Sonbahar ne güzel bi mevsimsin sen.Hele izmirde.gökyüzünden her daim bir bulut kümesinin ardından gülümsemeye çalışan bir güneş artık benim için daha mat bazıları içinse her zamankinden daha parlak.Bulutlar içindeki hüznü akıtırken yüzüme güneş ve nem ortak olmuş yakıyorlar bedenimi..yağmur tüm bunlara aldırmadan öylesine serin öylesine güzel ağlasam kimse anlamaz gökyüzünün hüznüne karışır gider.Yağmur öyle güzel öyle serin ki tıpkı ağustos sıcağında içilen buz gibi soğuk su gibi.O soğuk su nasıl akıyorsa ferah ferah boğazımdan yağmurda öyle ferahlatıyor bedenimi.Ama yetmez günlerce yıkasa beni bu yağmur yetmez.Eksiğim tamların arasında,yalnızım kalabalıklar içinde,ağlıyorum komedide,gülüyorum tragetyada.Porselen tabakta yemek yemenin tadı yokmuş;aynı tencereden sevgiliyle yemek yemedikten sonra.Babannemin "acılardır seni güçlü kılan."sözünü hatırlıyorum.Evet haklıydı acılar beni güçlü tuttu,sarıldığım bir tek dalım kaldı bu ise beni bir aşıktan öte bir işkolik yapıyor,birde çocuklarımız var tabikide unutamam asla onları terapinin en önemli ayağı onlar.TEGV gönüllüsü olmak insanın hayatından önemli bir adım.Farkındalık önemli..
                Benden bu gecelik bu kadar malum az kaldı bitirme projemiz Migros A.Ş tam gaz hazırlıklar sürüyor,uykusuz geceler..ama değecektir eminim.